Kudüs Söyleşileri

Arap-İsrail Savaşları Bölgesel ve Etkileri

Küresel Araştırmalar Merkezi’nin hazırladığı, 100. Filistin Yılında Meselesi başlıklı program dizisinin üçüncü konuğu gazeteci-yazar Taha Kılınç, İsrail’in geçmişten günümüze kadar yaşanan Arap-İsrail savaşlarının bölgesel olarak tartıştığı bir programdı.

Kılınç bölgesinde güncel izler 1909’dan bugüne kadar dört şerit ayırdığı bir süreç çerçevesini aldı. Birinci dönem 1909’dan 1947’nin Kasım’ına kadardır. Bu dönem haritalarının oluşumu ve devletlerin kuruluş sürecidir. İkinci dönem, 1947’den 1970’e kadar, önemli çatışma ve savaşların başladığı dönemdir. Üçüncü dönem, 1970’den 2001’e kadar geçmiştir. Bu dönemde bir takım içlerinde filizlenmeye başlandı. Şu an devam eden dördüncü dönemde, 11 Eylül saldırısından bu yana Amerika’nın Müslümanların yaptığı müdahalelerin de şekillendirildiği, bir kısımlarda Arap Baharı olarak adlandırılan süreç de tetikleyen aktüel dönemdir.

Kılınç, 1909’da çıkış nedeninin İsrail’in resmi başkenti olan Tel Aviv’in kurulduğunu söyledi. 11 Aralık 1917’de İngiliz komutan Edmund Allenby komutanlığında şehir devralınmış, 1920’de resmi manda yönetimi başladı. 1920’den 1930’ların ortasına kadar geçiş süreci ve 1947’nin sonlarına kadar İngiliz mandasının bölgedeki halkalara yakın, güttüğü siyasetin de farklı olduğu görülüyordu. Bolşevik Devrimi’nden sonra yeni rejim gizli anlaşmaları edince Arap dünyasında Sykes-Picot ayrılmasından haberdar olmuştur. Bir taraf Yahudilere, bir arkadaş Şerif Hüseyin ve ailesi, öte yandan da Fransızlara verilen sözler karşı karşıya geldi.

1930’a kadar geçen süreçte İngiltere, Filistin’e Yahudi göçünü durdurmaya çalışmıştır. Ama Holokost’un ortaya çıkmasıyla İngiltere’nin direnci kırılmış ve Yahudi göçü Filistin topraklarına yönelmiştir. 1932’de Suudi Arabistan’ın krallık olarak ortaya çıkışı, 1920’de Mısır’ın hıdivlikten krallığa geçişi, Türkiye’de cumhuriyetin kalıcı olarak gerçekleşmiş, 1925-1929 yılları arasında Ortadoğu’daki siyasal şekillenmeye başlamıştır. Sancılı bir süreç olan dönemde Fransa’nın Suriye’yi beş parçaya bölmesi, İngiliz manda yönetiminin hem Yahudiler hem Araplarla denge siyaseti yürütmeye çalışması bölgedeki karışıklığa yol açmıştır. İngiltere’nin Mısır’a yaptığı baskılar bölgesel olarak politik ve dini patlamaya neden olmuştur.

Kılınç, 1929 yılında Filistin’de Arap-Yahudi rejiminde ilk şiddetli çatışmaların ortaya çıktığını belirtti. Hem el-Halil Yahudi topluluğa, hem de Kudüs çevresine yerleşmeye başlayan ilk Siyonist Yahudi yerleşimcilere karşı olan Nebi Musa Ayaklanması, ilk kitlesel girişim olarak yorumlanabilir. İngiltere’nin bölgedeki kontörlünü kaybetmeye başladığı, 1935-1939 yılları arasında Filistin’de devam eden kitlesel protestolar düşünüldüğünde, bölgedeki parçaların birbirine karışmasıyla fark edilmeye başlandı. İngiltere 1939’un sonlarına kadar bölgedeki Yahudi göçünü engellemeye devam etmesine rağmen, Yahudi yer altı birimlerindeydi ve İsrail ordusu kurulmaya başlandı. 1946’da King David oteli patlatılmış, Menahem Begin’in liderliğindeki İrgun örgütü üstlenmiş, bölgede İngiliz manda yönetimi sona ermiştir.

1948’de Menahem Begin ve birkaç yerde daha düzenli olan Deir Yasin Katliamı gerçekleşmiş, İngiltere’nin çekilip İsrail’in yaşadığı döneme kadar geçen süreç tamamen gerilim ve çatışma yaşanmıştı. 1945 yılında Arap Birliği’nin kurulması için Araplar karar alabilecek bir mekanizmaya sahip ve katliama nasıl cevap vereceklerini tartışmışlardır. Katliam BBC üzerinden abartılarak ve olmayan ayrıntılarla kamuoyuna sunuldu. Olay Arap basınında gün içinde meydana geldikten sonra, aynı katliama maruz kaldıklarında, öldürülecekleri korkusuyla köylerini boşaltmışlardır. Siyonistler bunun sonucunda tek kurşun atmadan birçok Arap köyünü sahiplenmiştir.

15 Mayıs 1948’de Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Irak, Lübnan ve Suriye, İsrail’e saldırmıştır. Bu Arapların “Nakba” (Felaket) olarak nitelendirdikleri gün olacaktır. İsrail’e yönelik bu ayrılık savaşı Araplar açısından büyük bir dağılmadır. Mısır ve Arap ordularının farklı hesaplarıyla hareket ettiği ortaya çıktı. Ürdün Kralı Abdullah’ın planının İsrail’i yok etmek değil, Doğu Kudüs, Mescid-i Aksa ve çevresini ele geçirerek, İsrail’le yan yana ve eşit sıcaklıktaki bir Arap krallığının süresidir.

Kılınç, 1948-1967 arasındaki dönemin panoramasını görmenin, sonraki süreçte yaşananların anlamlandırmak adına önemli olduğunu belirtti. Bu zaman diliminde Altı Gün Savaşı yaşanmış, Kudüs Doğu ve Batı olarak bölünmüş, Mısır’da 1952 askeri cuntası gerçekleşmiş, CIA 1953’te İran’da Musaddık’ı devirmiş, yine İran’da 1958’de kanlı bir darbe, Türkiye’de ise 1960 askeri darbesi yaşanmıştır.

1960’ların başına gelindiğinde 1930’larda kurulan düzen sarsılmaya başladı. 1960’lı yıllarda Arap dünyasında Cemal Abdul Nasır önemli bir figür olarak yükselmiştir. Süveyş Kanalı projesinde İsrail’e boyun eğdirmiş; ABD, İngiltere, Fransa ve İsrail’in ortak güçlerini sarsmıştır. Nasır 1962’de Yemen’e asker çıkarmıştır. Bu Suriye ve İran arasında günümüzde de devam eden savaşın ilk perdesidir. Nasır’ın 1956’daki Kanal Harekâtı başarıya ulaşmış, Suriye’yle Mısır’ı birleştirmiş, Yemen’e müdahale etmiştir. Kamuoyuna göre Nasır’ın hedefi artık İsrail’dir.

1967’de Suriye ve İsrail arasında sürekli olarak olmuş, Nasır buna müdahale etmiştir. Fakat İsrail altı günde Mısır uçaklarının hepsini vurarak Arap dünyasını hezimete uğratmıştır. İsrail, Suriye ve Irak’ın da hava güçlerini yok etmiştir. 5 Haziran’da sona eren, 11 Haziran’da savaşın sona erdiği zaman İsrail Doğu Kudüs’ü, Golan Tepeleri’ni, Şeba çiftliklerini, Ürdün’den alınan parça bir toprak parçası, Sina’nın da tamamını alarak kendi yüzölçümünü yaklaşık dört kez kurtarmıştır. Bu kayıplar Araplarda güçlerimizin zirvesinde bile İsrail’i yenemedik bozgununu yaşatmıştır. 1970’de Nasır ölmüş, yerine Sedat geçmiştir. Sedat öncelikle ABD’ye siyasetinin yönünü değiştirmeyi, İsrail’le barışı paylaşmayı, Sovyetler Birliği’ni ülkeyi çıkarmayı istemeyi iletmiştir.

Faysal bin Abdülaziz’in de maddi desteğiyle 1973’te Yom Kippur Savaşı yaşanmıştır. Sedat’ın amacı Mısır’ın İsrail’i barışa zorlamasını göstermediğini, ABD’ye niyetinin ciddiyetini ve Ortadoğu’da mevcut olduğunu göstermektir. 1977’de Yahudilerin kutsal günü Şabat’ın bitiminden sonra Enver Sedat Kudüs’e kalmıştı. Nihayetinde savaş ateşi kesildiğinde, ABD durumu yeniden düzeltildi. Yapılan anlaşmayla Mısır, İsrail’i devlet olarak ilk Arap devleti, Sedat’ta ilk defa İsrail’e giden devlet başkanı olmuştur. Arapların İsrail’i tanıması pratik bir sonuç doğurdu: Mısır ordusu artık Arapların İsrail’le çatışmalarında yer almayacak. Kılınç, bunun çok önemli olduğunu belirtiyor çünkü bu sadece bir barış anlaşması değil, Mısır ordusunun Filistin’le ilgili savaşlarda sahadan eklendiğini gösteriyor.

Kılınç’a göre sonraki süreçte özellikle ABD’nin Müslüman toplumlara yaptığı baskı ve eziyetlerin yoğun olduğunu, İsrail ya da Arap devletlerinin çatışmalarının tüm dağılmalarıyla arttığını ve önemli suikastların yaşandığını belirtti. Bu suikastların odak noktası, öldürülen kişilerin Filistin siyasetindeki tutumlarıdır. Siyonistler ve Araplar, bölgedeki güçlerin sahibi kişileri öldürmüştür. Filistin davasıyla ilgili Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve İsrail’in kendisinde, yaşanan sorunun çözümüne dair adım atan herkesin yaşadığı bir hafızaya sahiptir.

Kaynak
Bilim ve Sanat Vakfı

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu