İkinci Arap-İsrail (Süveyş) Savaşı (1956)

İlk savaşın Yahudiler nezdinde dünyanın tavrının görülmesi açısından ayrı bir anlamı vardır. İsrail durumdan memnundur ve artık bölgede daha rahat hareket etmektedir. 1950’lerin başından itibaren Filistinlilerin yaşadığı 187 köyün tamamen tahrip edilmesi, insanların katledilmesi ve göçe zorlanması bunu açıkça ortaya koymuştur. Bu şekilde 1956’ya gelinmiştir. Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdünnasır’ın, 28 Temmuz 1956’da Süveyş Kanalı’nın uluslararası trafiğe açık olmakla birlikte, Mısır’a ait olduğu için millileştirildiğini açıklaması üzerine, İsrail saldırmak için beklediği fırsatı elde etmiştir. İngiltere ve Fransa bu kararı tanımadıklarını bildirerek Mısır’dan Süveyş Kanalı’nın kendilerine bırakılmasını istemiştir, ancak Mısır bunu reddetmiştir. Londra’da toplanan konferanslardan da bir sonuç çıkmayınca, üç ülkenin daha önce uzlaştığı gizli ittifak uyarınca, İngiltere ve Fransa hava saldırılarıyla Mısır’ın bütün havaalanlarını ve askerî bölgelerini imha ederken, İsrail de 29 Ekim’den itibaren karadan Gazze ve Sina’yı işgal etmiştir. Bu saldırılar sonucunda Mısır 7 Kasım’da ateşkesi kabul etmek zorunda kalmıştır.
BM Genel Kurulu’nda alınan kararla Süveyş Kanalı’na barış gücü yerleştirilmiş; SSCB’nin tehdidi ve ABD’nin baskısıyla Aralık 1956-Mart 1957’de İngiltere, Fransa ve İsrail, Mısır topraklarından geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu savaşta Mısır, askerî açıdan yenilgiye uğrasa da, ABD ile SSCB’nin müdahalesiyle siyasi bir zafer elde etmiştir. İngiliz ve Fransızlar bölgedeki imtiyazlarına meydan okuyan Mısır lideri Cemal Abdünnasır’ı düşürmek üzere bu savaşı planlamış olsalar da beklentileri tutmamış; Nasır, yükselişe geçen Arap milliyetçiliğinin bir kahramanı hâline gelmiştir. Abdünnasır Süveyş Kanalı’nın mülkiyetini elinde tutarken, ülkesindeki İngiliz ve Fransızları kovarak mallarını müsadere etmiştir. Bu savaş, II. Dünya Savaşı sırasında büyük ölçüde güç kaybeden İngilizlerin Ortadoğu’daki gücünün de sonuna işaret etmiştir. Nitekim bundan sonra bölgede iki süper gücün yani ABD ile SSCB’nin nüfuz mücadelesi başlamış; bölge Batı yanlısı muhafazakâr rejimler ile Sovyet yanlısı radikal rejimler arasında mücadelelere sahne olmuştur. 1956 Savaşı sonucunda bölgede Batı’ya yakın Arap rejimleri sarsılmış; Irak’ta askerî darbe ile Haşimi Krallığı devrilerek cumhuriyet rejimine geçilmiş; Batı yanlısı Lübnan ve Ürdün’de krizler ve iç çatışmalar yaşanmıştır.
1956 Savaşı, Filistin mücadelesinin rotasını da belirlemiştir. Nitekim bu savaş sırasında Süveyş Kanalı’nda İngiliz birliklerine karşı saldırılara katılan Yaser Arafat ve arkadaşları tarafından 1959 yılında el-Fetih örgütü kurulmuştur. Filistin kökenli iş adamlarını ve aydınları bünyesinde bulunduran bu örgüt, Filistin’in ancak Filistinlilerin çabasıyla kurtulabileceği söylemiyle yola çıkmıştır. Ne var ki bu söylem, bazı Arap ülkeleri tarafından kendilerine karşı bir meydan okuma olarak yorumlanmıştır. Arap ülkeleri bu konuyu görüşmek üzere 9-19 Eylül 1963 tarihleri arasında Kahire’de toplanmış ve Filistinlilerin sürgünde bir hükümet kurmalarına, ordu ve meclis oluşturmalarına karar verilmiştir. Ancak Filistin sorunu üzerindeki nüfuzunu kaybetmek istemeyen Ürdün buna karşı çıkmıştır. Ürdün’ün tüm itirazlarına rağmen Kudüs’ün Arap hâkimiyetinde olan bölümünde 28 Mayıs-3 Haziran 1964 tarihleri arasında Filistinlilerin ilk büyük kongresi yapılmıştır. Filistinlilerin ilk millî meclisi sayılan bu kongrede Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)’nün kuruluşu da kabul edilmiştir. Bunun üzerine yalnız bağımsız Filistinli kimliği ile mücadelede başarılı olunabileceğini savunan el-Fetih ile Arap ülkelerinin yönlendirmesiyle kurulan FKÖ arasında bir rekabet başlamıştır.