Emevi Döneminde Kudüs

Emevî Devleti 41/661 yılında Muâviye b. Ebû Süfyân (ö. 60/680) tarafından kurulmuştur. Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonra (35/656) Hz. Ali’ye (ö. 40/661) karşı giriştiği mücadeleyi kararlılıkla sürdüren ve Hakem olayının ardından (37/657) halifeliğini ilan eden Muâviye, Hz. Hasan’ın hilâfetten Muâviye lehine feragatiyle (birlik yılı; 41/661) İslâm dünyasında tam anlamıyla halife olabilmiştir. Muâviye, hilafeti ele geçirdikten sonra öncelikle dahilî problemleri hallederek hakimiyetini tesis etmeye çalışmıştır. Devleti Suriye, Irak, Mısır ve Hicaz olmak üzere dört idarî bölgeye ayıran Muâviye, hilafet merkezini bir anlamda gücünün kaynağı olan Şam’a taşımış ve bölgeyi doğrudan kendi yönetiminde bırakmıştır. Muâviye daha Suriye valisi iken Kudüs’te “emirü’l-mü’minin” unvanıyla biat almıştı. Çok tartışmalı bir süreçten geçerek iktidara gelen Muâviye, Mekke ve Medine’den sonra Müslümanlar için üçüncü kutsal şehir olan Kudüs’te biat alarak hilafetini meşrûlaştırmak ve güçlendirmek, şehrin kutsiyetine de vurgu yapmak istemişti. O, Kudüs’e büyük önem vermişti. Her ne kadar şehirde Selâme b. Kayser isimli sahabî vali olarak bulunsa da kutsiyeti ve coğraf yakınlığı sebebiyle Kudüs Muâviye’den itibaren Emevî halifelerinin her zaman yakın ilgisine mazhar olmuştur. Muâviye Kudüs’te sadece Müslümanları değil, başta Hristiyanlar olmak üzere şehirdeki diğer gayr-i müslim tebaayı da kendi safına çekmeye çalışmıştır. Onun, biat almadan önce Kudüs’teki Golgota (Kafatası) Tepesi, Getsemani bahçesi ve Hz. Meryem’in türbesini ziyaret ederek şehrin ağırlıklı nüfusunu oluşturan Hristiyan tebaaya mesaj vermek istediği belirtilir. Muâviye döneminde Kudüs, sakin ve istikrarlı bir dönem yaşamıştır. O, ormanların kullanımı ya da bağ ve bahçelerin düzenlenmesi gibi şehrin pek çok tâli meselesiyle ilgilenmesinin yanı sıra, şehrin ihtiyacı olan yeni birimler de inşâ etmiştir. Bizans’tan kalan eski binaları ve surları onartan Muâviye, Hz. Ömer Mescidi’ni de genişletmişti. Muâviye döneminde (680) şehri gezen Hristiyan Piskopos Arcluf şehirle ilgili detaylı bilgiler vermiştir. Muâviye’nin Kudüs’e ilgisi, sonraki Emevî halifeleri tarafından da devam ettirilmiştir. Emevî hanedanı iktidarlarını güçlendirmek için Kudüs’ün şöhretinden faydalanmak istemiştir. Muâviye gibi, sonraki Emevî halifelerinden bazıları da Kudüs’te biat almışlardır. Devletin başkenti Dimaşk (Şam) olsa da, bazı Emevî halifelerinin biatlerini Kudüs’te alması, o dönemde şehrin toplum nezdindeki önemini güçlendirmiştir. Abdülmelik b. Mervân (ö. 65/685), Velîd b. Abdülmelik (ö. 86/705), Süleymân b. Abdülmelik (ö. 99/717), Ömer b. Abdülazîz (ö. 101/720) ile Yezîd b. Abdülmelik (ö. 105/724) Kudüs’ü ziyaret eden Emevî halifeleridir. Yezîd b. Muâviye’nin oğlu II. Muâviye’nin (684) kırk günlük saltanatının ardından halifelik koltuğuna oturan Mervân b. Hakem’le (halifeliği: 684- 685) oğlu Abdülmelik’in halifeliği (685-705) sırasında Filistin’de Abdullah b. Zübeyir taraftarları bertaraf edilerek bölgede Emevîler’in otoritesi pekiştirilmiştir. Kudüs, Hz. Hüseyin’in şehit edilmesinin ardından pek çok valinin Abdullah b. Zübeyr’e biat ettiği süreçte bile Emevîler’e bağlılığını sürdürmüştür.
Abdülmelik zamanında Kudüs fevkalade ilgiye mazhar olmuştur. Onun hilafetinde genelde İslâm coğrafyası, özelde ise Kudüs zirve dönemlerinden birini yaşamıştır. Abdülmelik de Muâviye gibi, Kudüs’te biat alarak şehrin kutsiyetini, kendi iktidarını desteklemek için kullanmıştır. Şehrin binalarını yenileten ve surlarını tamir ettiren Abdülmelik gerçekleştirdiği imar faaliyetleriyle Kudüs’ü fziksel açıdan tam anlamıyla bir Müslüman kentine dönüştürmüştür. Bu dönemin en dikkat çeken inşâ faaliyeti ise Kubbetü’s-sahra’dır. İslâm mimarisinin bilinen ilk kubbeli eserlerinden olan Kubbetü’s-sahra’nın inşâsına halifenin görevlendirdiği Recâ b. Hayve ile Yezîd b. Sellâm’ın kontrolünde 66/685 yılında başlanmış; 72/691 yılında da tamamlanmıştır. Abdülmelik Kubbetü’s-sahra’yı yaptırmadan önce halkla ve valileriyle istişare etmiştir. Kudüs halkına, Müslümanlar için Sahre’nin (Kaya) üzerinde onları sıcaktan ve soğuktan koruyacak, ibadetlerini rahat bir ortamda yapabilecekleri bir mabet yaptırmayı düşündüğünü beyan eden Abdülmelik, valilerinden de aldığı destek üzerine Mısır vilâyetinin yedi yıllık haracını bu mescidin yapımına tahsis ederek işe başlamıştır. Kubbetü’s-sahra’nın inşâ sebebiyle ilgili en makul gerekçe budur. Müslüman coğrafyacı el-Makdisî’ye (335-390) göre ise Sahre mescidinin inşâ sebebi, şehirdeki gösterişli kiliseler nedeniyle eziklik hisseden Müslümanlara gösterişli bir mescit kazandırma gayretidir. Hristiyanların başta Kıyamet Kilisesi (Kenîsetü’l-Kumâme) olmak üzere gösterişli mabetlere sahip olduğunu gören halife, Müslümanlarda bu mabetlere karşı uyanabilecek muhtemel hayranlıkları da düşünerek şehirde güzel bir mabet yaptırmak istemişti. Halifenin Kubbetü’s-sahra ile kilise zengini eski Bizans şehri Kudüs’e İslâmî bir çehre ve ruh kazandırmayı hedefediği anlaşılmaktadır.Kubbetü’s-sahra’nın inşâsıyla ilgili bir diğer rivayet ise buranın Kabe’ye alternatif bir hac mekanı olarak tasarlandığıdır. Geç dönem bazı müelliflerin iddiasına göre, Abdülmelik döneminde Mekke’ye hakim olan Abdullah b. Zübeyr’in insanları etkileyip safına çekmemesi amacıyla, “Ancak üç mescide ibadet maksadıyla yolculuk yapılır…” hadisini istismar eden Abdülmelik, Kubbetü’s-sahra’yı inşâ ederek insanları Hz. Peygamber’in üzerinden Mirac’a yükseldiği kayayı (sahre) ziyarete teşvik etmiştir. Bu amaçla da o, kayanın üzerine kubbeli bir bina inşâ ettirerek üzerini ipek atlaslarla örtmüş; insanları Kabe’yi tavaf gibi burayı tavafa teşvik etmiştir. O ayrıca burayı vakfe yeri ilan ederek insanlara Arefe Günü burada vakfe yapmalarını da emretmiştir. İlk olarak Emevî karşıtlığıyla bilinen tarihçi Ya‘kûbî’nin aktardığı bu rivayet Saîd b. Bitrîk (Eutykhios) ve Sıbtu İbnü’l-Cevzî gibi bazı tarihçiler tarafından tekrarlanmış, onlardan da İbn Kesîr gibi sonraki dönem müellifer herhangi bir eleştiriye tabi tutmaksızın aktarımda bulunmuşlardır. Yukarıda da ifade edildiği üzere, Ya’kûbî’nin Şiî temayülü olan müellif olması bir yana, bu dönemde Mekke’ye hacca gidişin azalmaması, Emevî Halifesi Abdülmelik zamanından itibaren baş şehirden gönderilen Kâbe örtüsünün Mescid-i Nebevî’de halka gösterildikten sonra Mekke’ye gönderilmesi; Abdülmelik’in Kabe pervazlarını altınla kaplatması gibi faaliyetleri böyle bir rivayetin hiç tutarlı olmadığını göstermektedir. Kubbetü’s-sahra’nın yapımından önce bir numunesi yapılmıştır. Kubbetü’s-silsile olarak isimlendirilen, mevcut durumda Kubbetü’s-sahra’nin doğu kısmında bulunan ve yapının bir nevi maketi olarak inşâ edilen bu kubbenin, asıl binanın inşâ sürecinde yapılan harcamaların muhafaza edildiği beytülmâl işlevi gördüğü belirtilir. Kubbetü’s-sahra’nın yapımı için Mısır’ın yedi yıllık haraç geliri tahsis edilmişti. Kubbetü’s-sahra’nın inşâsında plandan bütçeye Recâ b. Hayve ile Yezîd b. Sellâm’a büyük bir tasarruf imkânı verilmişti. İnşaatın bitiminde yüz bin dinar gibi büyük bir meblağ da artmıştı. Recâ ve Yezîd, başkentteki halifeye bir mektup yazarak bu parayı ne yapacaklarını sormuş; halife de bunu istedikleri gibi kullanabileceklerini ifade etmiştir. Ancak onlar, halifenin de olurunu alarak artan miktarı eriterek yağmur, kar ve rüzgâra karşı korumak amacıyla kubbeyi tahkim amaçlı kullanmışlardır. Sadece Kudüs’ün değil, İslâm mimarisinin en eski ve orijinal şaheseri olan Kubbetü’s-sahra, Peygamberimiz’in Mirac’a yükseldiği kayanın üstünde dört kolon üzerine oturan kubbe ile bu kolonlar arasındaki üçer sütunla taşınmaktadır. Merkezî mahallin etrafını sekiz küçük kolon ile bunların arasındaki ikişer sütundan oluşan sekizgen bir arkatın çevrelediği yapı, iç içe iki galeri meydana gelecek şekilde planlanmıştır. Halife Abdülmelik yapının tamamlanmasından sonra Kâbe’de bulunan, Hz. İbrahim’in kurban ettiği koçun boynuzu ile Kisra’nın tacını da Kudüs’e getirtip Kubbetü’s-sahra’ya koydurmuştur. Abdülmelik, Kudüs-Dimaşk yolunu yeniden düzenletmiş; şehre giriş için surlarda iki kapı açılmasını da emretmiştir. Abdülmelik zamanında Kudüs’te Hâris b. Saîd isminde biri peygamberliğini iddia ederek isyan etmiş; ancak isyan fazla büyümeden bastırılmıştır. 79/699 yılında meydana gelen isyanın ardından Hâris ve adamları idam edilmişlerdir. Abdülmelik’ten sonra halife olan oğlu I. Velîd de, biatını Kudüs’te almıştır. Biatın Kubbetü’s-sahra’nın kubbesinin altında alındığı belirtilir. Kudüs’ü çok seven Velîd, şehirde dilenciliği yasaklayarak fakirlere düzenli olarak maddî yardım yapılmasını emretmiştir. Onun değişik zamanlarda Kudüs’e yardım gönderdiği bilinmektedir. O, Kudüs’ün de içinde yer aldığı Filistin’e verdiği önemi göstermek amacıyla kardeşi Süleyman’ı bölge valisi olarak tayin etmiştir. Abdülmelik’in Kudüs’te başlattığı imar ve inşâ faaliyetlerini devam ettiren Velîd, Kudüs’te gösterişli bir saray inşâ etmiştir. Harem-i şerîf’in güneyi boyunca, batı köşesine kadar uzanan bu saray, vali konağı olarak işlev görmüştür. Günümüze bazı kalıntıları ulaşan saray Abbâsîler ve Fâtımîler döneminde de kullanılmıştır. I. Velîd döneminde Kudüs’teki önemli inşâ faaliyetlerinden bir diğeri ise 709 yılında başlanıp 715 yılında tamamlanan Mescid-i Aksâ/Kıble Mescidi’dir. Hz. Ömer zamanında yapılan üç bin kişilik kapasiteye sahip ahşap mescidin (Ömer Mescidi) artık ihtiyaca cevap vermemesi üzerine yapımına karar verilen cami tarih içinde geçirdiği tamir ve tadilat nedeniyle planında değişmelere uğrasa da, eski şeklini ve ilk planını hâlâ muhafaza etmektedir, Kıble duvarına dikey uzanan neferle bunları kesen kıble duvarına paralel bir neften meydana gelen camide, kıbleye paralel bu nef, mihrabın önünde kestiği ortadaki dikey nefe birlikte oluşturduğu açıklığın üzeri bir kubbe ile örtülmüştür. Orijinal yapısından günümüze bu kubbenin doğusundaki birkaç sütun ulaşmıştır. Abdülmelik zamanında yapılan Kubbetü’s-sahra, Velîd zamanında yapılan Mescid-i Aksâ’dan sonra Kudüs’ün görüntüsünde muhteşem bir değişiklik meydana gelmiştir. Bu iki görkemli yapı İsa’nın kabrinin bulunduğu Kutsal Mezar Kilisesi’ni bile gölgede bıraktığı gibi, şehrin dinî yönelim odağını Harem-i şerîf’e çekmiştir. Velîd’ten sonra hilafete geçen Süleyman b. Abdülmelik de biatını Kudüs’te almıştır. Ağabeyi Velîd öldüğü sırada Süleyman Kudüs’te bulunuyordu. Biatını Kubbetü’s-sahra’nın kubbesinin altında alan Süleyman, Kudüs’ü çok severdi. Onun, hilafet merkezini Dimaşk’tan (Şam) Kudüs’e taşımak istediği, ancak stratejik konumu nedeniyle bürokratları tarafından vazgeçirildiği belirtilir. Emevîler döneminin son yıllarında, II. Mervân’ın halifeliği (744-750) sırasında meydana gelen depremde Kudüs’te pek çok insan hayatını kaybetmiştir. 130/747 yılı 10-12 Cemâziyelevvel/16-18 Ocak tarihinde meydana gelen bu depremde pek çok insan hayatını kaybetmiş, başta Kudüs olmak üzere pek çok şehirde manastırlar yerle bir olmuştu. Artçılarıyla birlikte 40 gün devam eden bu depremde insanlar evlerini terk ederek açık alanlarda kalmıştır. Kudüs’te Kubbetü’s-sahra’nın doğu ve batı duvarları yıkılmış, Ensar’ın şehirde yaşayan çocukları da bu depremde vefat etmişlerdir. Evlerinin çökmesi üzerine sahabî Şeddâd b. Evs’in bütün çocukları enkaz altında kalarak hayatını kaybetmiştir. Emevîler döneminde şehirde inşâ edilen pek çok yapı, bu deprem sırasında ya yıkılmış veya kullanılmaz hale gelmiştir. Depremin yaraları Abbâsîler döneminde ancak sarılabilmiştir. Emevîler döneminde Kudüs, Müslümanlarla birlikte Yahudilerin ve Hristiyanların da yaşadığı çok canlı ve renkli bir şehir haline gelmiştir. Uzak diyarlardan Hristiyanlar hac ziyareti için Kudüs’e geliyor; Yahudilere de ziyaret ya da yerleşim konusunda herhangi bir engel çıkarılmıyordu. Kudüs’ün fethinden sonra Hristiyanların Yahudilere koyduğu 5-6 asırlık yerleşim yasağı kaldırılmış, kendilerine müstakil bir mahalle tahsis edilerek yetmiş Yahudi aile şehrin güneyindeki bu mahalleye yerleştirilmişti. Fetihten sonra buraya yerleşen Müslüman kadınların doğumlarında Yahudi ebelerden, şehrin temizlik işlerinde Yahudilerin de dahil olduğu gayr-i müslimlerden faydalanılmıştır. Kudüs’te Abdülmelik b. Mervân zamanında Mescid-i Aksâ ve Kubbetü’s-sahra’nın bulunduğu alanı temizlemekle görevlendirilen Yahudiler, Ömer b. Abdülazîz (717-720) zamanına kadar da görevlerinde kalmışlardır. Onun zamanında bu görevlerine bir müddet devam etmişlerse de daha sonra görevden alınmışlardır. Kısacası Emevîler’in büyük ilgisine mazhar olan Kudüs’ün siyasî, ekonomik ve kültürel açıdan bir Müslüman şehrine dönüşmesi Emevî halifelerinin gayretleriyle gerçekleşmiştir.