Memlükler Döneminde Kudüs

Eyyubiler’in son döneminde birbirleriyle sürekli mücadele eden zayıf liderlerin hâkimiyetinde kalan Mısır ve Suriye, 1250 yılında Memlük Devleti’nin kurulmasıyla daha istikrarlı bir yönetime kavuşmuştur. Böylece bölgedeki Moğol ve Haçlı tehdidine karşı istikrarlı bir yönetim kurulmuş oldu. Memlüklerin ilk yıllarında Kudüs, Mısır’da yönetimi ele geçiren Memlükler ile Suriye’yi elinde bulunduran Eyyubi emirlerinin nüfuz mücadelesine sahne olmuştur. Eyyubi melikleri ve Memlükler bu nüfuz mücadelesinde üstünlük kazanmak amacıyla Kudüs’ü bölgede mevcut Haçlılar’a vermeyi dahi teklif etmişlerdir. Bu nazik durumda Abbasi Halifesi elçilerini göndererek, 1253 yılında Eyyubi emirleri ile Memlükler arasında bir anlaşma yapılmasını temin etti. Bu anlaşmaya göre Kudüs Mısır hakimi Memlükler’in hakimiyetinde kaldı. Ancak çok geçmeden şehir tekrar Eyyubi meliklerinin idaresine geçti. Kudüs 1256-1260 yılları arasında Eyyubi meliki en-Nasır Yusuf’un elindeydi. 1260 yılında Eyyubiler ile Memlükler arasında yapılan anlaşmayla tekrar Memlüklerin eline geçen Kudüs, Memlüklerin 1260’da Moğol ordusunu Ayn Calut’ta mağlup etmesinin ardından 1516 sonlarında Osmanlı yönetimine geçinceye kadar Memlük idaresinde kaldı. Bilad-ı Şam (günümüzde Suriye, Lübnan, Filistin ve Ürdün) Eyyubiler döneminde her bir melikin idaresinde şehir devletleri şeklinde yapılanmıştı. Bu yapıyı devam ettiren Memlükler, Kudüs’ü önce valilik, ardından nâiblik olarak Dımaşk nâibu’s-sultana’sına bağlamıştır. Bu sebeple Kudüs’teki her türlü idari ve dini vazifenin ataması Dımaşk naibliği tarafından yapılmaktaydı. Şehrin imarında Tenkiz gibi güçlü Dımaşk naibleri, Kudüs vali ve naiblerine nazaran daha etkili bir konumdaydı. Kudüs, Haçlılar dönemi hariç, İslam tarihi boyunca genellikle siyasi ve askeri ehemmiyetinden ziyade dini-manevi bir önemi haizdi. Memlükler döneminde de bu uygulama cari olmuş, Kudüs naibleri Şam, Halep, Gazze ve Safed gibi naibliklere nazaran askeri hiyerarşi içerisinde daha düşük rütbeli yöneticilerle temsil edilmişti. Kudüs 1376 yılında valilikten niyabete yükseltildiğinde naibler merkez Kahire’den atanmakla birlikte şehirdeki diğer görevliler Şam naibi tarafından atanmaya devam etti. Şehirde diğer Memlük kentlerinde olduğu gibi nâibu’s-sultana’nın (vali) yanı sıra Nâibü’l-Kal’a (Garnizon komutanı), Memlük emirleri ve askerleri arasındaki sorunları çözmek için bir hâcib, bir manada belediye başkanı görevlerini yapan bir kâşif, şehir pazar ve çarşılarındaki fyatları ve malların kalitesini kontrol eden muhtesib ve bir kadının yanısıra Kudüs’ün dini önemi ve yapıları nedeniyle, Kudüs ve Halil’deki haremlerden sorumlu olan nâzıru’l-haremeyn ve Kıyame Kilisesi nazırı, harem-ü şerif imamı ve Kudüs hatibi gibi görevliler bulunmaktaydı. Üç semavi dinin kutsal şehri Kudüs’e Memlük sultanları özel bir önem atfetmişlerdir. Şehir medreseler, camiler, su kanalları, sebiller, hanlar ve çarşılar vasıtasıyla adeta yeniden inşa edildi. Kudüs günümüzde de bir Eyyubi-Memlük silüeti taşır. Hemen hemen bütün önemli Memlük sultanları şehirde tamiratlar yaptırıp vakıfar tahsis etmişlerdir. Fakirler ve ilim talep edenlere yardım etmek amacıyla hayır kuruluşları teşekkül ettirmişlerdir. Sultan I. Baybars, Kalavun, Ketboğa, Laçin, Melik Nasır Muhammed b. Kalavun, Melik Eşref II. Şaban, Berkuk, Nasır Ferec, Şeyh el-Mahmudi, Eşref Barsbay, Kayıtbay ve Kansu Gavri gibi Memlük sultanları Kudüs ve Mescid-i Aksa’da pek çok tamirat ve inşa faaliyetinde bulunmuşlardır. Memlük sultanlarının yanısıra Şam valisi Tenkiz gibi devlet adamları, Memlük sultanlarının eşleri ve kızları, büyük tüccarlar ve eşraf da bu imar faaliyetinde katkıda bulunduğu gibi daha bu dönemde Osmanlı ve Türk devlet adamları da bu yoğun imar ve inşa faaliyetine destek olmuşlardır. Kudüs’ü birkaç defa ziyaret eden Bahrî Memlük sultanlarından I. Baybars, Kubbetü’s-sahra’nın yıkılan kısımlarını tamir ettirmiştir. Surların dışında şehre gelen tâcirleri karşılamak ve fakirleri barındırmak maksadıyla bir de han yaptıran I. Baybars bazı köylerin gelirini şehirdeki kutsal mekânların bakımına ayırmıştır. Yine Kudüs’ü ziyaret eden sultanlardan Kalavun 681’de (1282), şehre gelen fakirler için Ribâtu Kalavun’u (Ribâtü’l-Mansûrî) yaptırmıştır. Sultan Lâçin de Mihrâb-ı Dâvûd’u ihya etmiştir. Kudüs’ün Bahrî Memlükler devrinde esas gelişmesi Muhammed b. Kalavun döneminde (1293-1294, 1299-1309, 1310-1341) olmuştur. Mescid-i Aksâ ve Kubbetü’s-sahra’yı tamir ettiren sultan bu yapının etrafındaki kemerleri de yaptırmış, Mescid-i Aksâ’nın arka tarafını mermerle kaplatmış, Harem-i Şerif’teki bazı mâbedlerin kubbelerini yaldızlatmıştır. Kaynaklar, bu faaliyetlerin büyük bir itina ile yapıldığını ve yıllar sonra bile yeniliğini koruduğunu kaydetmektedir. Kırk yıldan fazla hüküm süren Muhammed b. Kalavun döneminde pek çok medrese, çarşı, han, hamam ve ribât yapılmış, Kudüs Kalesi yenilenmiş ve şehre su getirilmiştir. Kalenin batı köşesindeki cami 1310 yılında inşa edilmiştir. Sultanların Kudüs’e olan ilgisi Burcî Memlükleri zamanında da devam etmiştir. Berkuk ziyaret maksadıyla Kudüs’e gelmiş ve bir süre burada kalmıştır. 1386’da Dârü’l-vekâle (Kaysâriyye) adıyla bilinen Hânü’z-Zâhir’i yeniden yaptırmış, Kudüs’ün su yolunu (Kanâtü’l-arûb) tekrar inşa ettirmiştir. Barsbay, Eyyûbî sultanlarından el-Melikü’l-Muazzam Îsâ’nın 1216’da yaptırmış olduğu sebili (sebîlü Şa‘lân) tamir ettirmiştir (832/1429). el-Melikü’z-Zâhir Çakmak, Kubbetü’s-sahra’nın yıldırım düşmesi sonucu yanan kubbesini onartmıştır. 857’de (1453) tahta çıkan el-Melikü’l-Eşref İnal, Mescid-i Aksâ’yı tamir ettirmiş ve Kayıtbay döneminde onarıldığından daha sonra Sebîlü Kayıtbay olarak bilinen sebili yaptırmıştır.
Bu sebile su temin eden Kanâtü’s-sebil’i Hoşkadem 1462’de yeniletmiştir. Ayrıca Kayıtbay tarafından yıktırılarak yeniden yaptırıldığı için el-Medresetü’l-Eşrefyye olarak da bilinen el-Medresetü’s-Sultâniyye Hoşkadem devrinde bina edilmiştir. Sultan Kayıtbay, Eşrefyye Medresesi’ni 887’de (1482) yeniden yaptırdığı gibi uzun yıllar ihmal edilen Kanâtü’s-sebîl’i ve Sebîlü Kayıtbay’ı tamir ettirmiştir. Sultanların yanı sıra emîrler ve yakınları, zengin tüccarlar, ulemâ ve şehre başka bölgelerden göç etmiş kimseler de şehrin imar faaliyetlerine büyük katkıda bulunmuşlardır. Bu dönemde Kudüs’te elli civarında medrese ve yirmi civarında zâviye, hankah ve ribât mevcuttu. Bunlar arasında Emîr Alâeddin Aydoğdu’nun (ö. 666/1267) inşa ettirdiği Ribâtu Alâeddin (Bâsıriyye), Emîr Alemüddin Sencer ed-Devâdâr es-Sâlihî’nin yaptırdığı Devâdâriyye Hankahı (695/1295), Dımaşk Hanbelî şeyhi Vecîhüddin Muhammed b. Osman et-Tenûhî’nin 701 (1302) yılında vakfettiği Medresetü’l-Vecîhiyye, Emîr Rükneddin Baybars’ın vakfı olan Medresetü’l-Câlikıyye (707/1307) ve 715-720 (1315-1320) yıllarında inşa edilen Cavliyye Medresesi ile Sellâmiyye, Kerîmiyye, Emîniyye ve Hatuniyye medreseleri Bahrî Memlükleri devrinde yaptırılan hayır kurumlarıdır. Emîrler tarafından inşa ettirilen yapıların en muhteşemi, Şam nâibi Emîr Tenkiz en-Nâsırî’nin 729’da (1329) yaptırdığı Tenkıziyye Medresesi ile Sûku’l-Kattânîn’dir. Burcî Memlükleri döneminde inşa edilen medreseler arasında Ebû Bekir Ali eş-Şeybânî (ö. 797/1395) için Hoca (Tâcir) Fahreddin el-Mevsılî tarafından yaptırılan Mevsıliyye Medresesi, Emîr Cehârkes el-Halîlî tarafından vakfedilen Medresetü’l-Cehârkesiyye ile (Şerkesiyye) Sübeybiyye ve Bâsitıyye medreseleri önemlidir. Ortaçağ boyunca genel olarak 10.000 civarında olan şehrin nüfusu, Memlükler döneminde, istikrara bağlı olarak, 20.000’e kadar çıkabilmekteydi. Yönettikleri topluma yabancı olan köle asıllı Memlükler, gerek mühtedi psikolojisi ile dini sebepler, gerekse kendilerini, yönettikleri ancak yabancı oldukları topluma kabul ettirme ve meşrulaştırma gibi siyasi sebeplerle Kudüs gibi kutsal şehirlere önemli yatırımlar yaptılar. Vakıfar yoluyla desteklenen pek çok medrese yapılması, özellikle Moğol istilası nedeniyle Anadolu ve Irak’tan bölgeye göçen ulemayı Kudüs’e celbetmiştir. Memlükler döneminde şehirdeki istikrarlı hayat, siyasi ve askeri bir merkez olmayan Kudüs’ü Mağrib ve Meşrik’ten hicret eden ulemanın yerleştiği bir konuma taşımıştır. Bahri Memlükler döneminde ticaretin gelişmesi de şehrin nüfusunun artmasının amillerinden biridir. Memlükler döneminde, çoğunluğu oluşturan, Müslümanların yanısıra pek çok mezhebiyle Hristiyanlar ile Museviler de, kültür ve inançlarını özgürce yaşayabildikleri, şehirde meskûndular. Kudüs’te bu dönemde Türk ve Çerkes kökenli Memlükler, Araplar ile Türkmenler yaşamaktaydı. Memlükler döneminde bölgede güvenlik ve istikrarın yaygınlaşması ve ekonominin gelişmesi ilmi hayatın da zenginleşmesine yol açtı. Memlükler dönemi İslam tarihinde en fazla eserin telif edildiği dönemlerden biri oldu. Memlükler dini motivasyonlarının yanında toplumda kendilerine muhalefet edebilecek tek grup olan ulemayı desteklemekteydi. Bu destekten en fazla faydalanan şehirlerden biri de Kudüs’tü. Memlükler döneminde pek çok ulema ailesi ve ilim talebiyle seyahate (rıhle) çıkanlar Kudüs’e gelmekteydi. Mağrib’teki reconquesta ve Meşrık’daki Moğol istilası da Memlük topraklarını ve Kudüs’ü en önemli melce’lerden biri haline getirmişti. Zehebi, Bedreddin Ayni, İbn Hacer el-Askalani gibi Meğaribe uleması bunlar arasındaydı. Şehirde bu dönemde 40’ı aşkın medreseye Anadolu, Irak ve Hicaz’dan da ilim talipleri gelmekteydi. Kalkaşendi ve İbn Cemaa gibi ulema aileleri de Kudüs’te ilim hayatının canlanmasında önemli bir role sahipti. Kudüs İslam tarihinde ana ticaret yollarının geçtiği bir merkez olmamakla birlikte bu ticaret merkezlerine yakın mesafedeydi. Şehrin nüfusunun düşük olması, tarıma elverişli olmaması da Kudüs’ün ticaret açısından bir cazibe merkezi olmasını engelleyen unsurlardan biriydi. Tarım açısından zeytin, incir ve üzüm ile çeşitli meyveler üretilmekteydi. Pamuk üretimi de önemli bir sektördü. Buna bağlı olarak tekstil sanayisi gelişmişti. Ayrıca cam üretiminden kaynaklarda bahsedilmektedir. Şehir etrafındaki köylerde yapılan tarım daha ziyade kendine yetimlikti. Ancak şehrin buğday ithal ettiği bilinmektedir. Şeker kamışı ve buna bağlı şeker üretimi yine Kudüs’ün gelir kaynaklarındandı. Zeytinyağı Kudüs’ün en önemli geçim kaynaklarındandı. Sabun ve mum da Kudüs’ün ihraç ettiği ürünlerdendi. Memlükler döneminde güvenliğin artması ve devletin hoşgörüsü Avrupalı Hristiyanların hac amacıyla Kudüs’e yaptıkları ziyaretleri oldukça artırdı. Hacıların iaşe ve ibatesi ile hediyelik eşya, ikonalar ve oymalar şehir ahalisinin önemli bir geçim kaynağıydı. Yine gümüş işlemeciliği önemli bir sınai faaliyeti oluşturmaktaydı. Bu dönemde şehirde pek çok çarşı, han, funduk ve kaysariyenin inşa edilmiş olması, ticaretin canlandığının önemli bir göstergesidir. Yabancı tüccarların ve hacıların işlemleri için konsoloslar bulunması şehrin uluslararası bir konuma geldiğinin göstergesidir. Şehrin en önemli problemlerinden olan su sorununun çözülmesi için Memlükler döneminde pek çok altyapı çalışması yapıldı. Şehrin su kanalları sık sık tamirat ve tadilata konu olmuştur. Ayrıca şehir dışındaki çeşitli su kaynaklarından Kudüs’e yeni kanallar inşa edilmiştir. Şehirde ayrıca pek çok kuyu ve sebil yaptırılmıştır. Memlük sultanları şehrin su kaynaklarını çeşitlendirmek maksadıyla yağmur sularının toplanması için özellikle Harem-i şerif çevresinde havuzlar (birke) inşa ettirdiler. Şehir halkının temizlik ihtiyacını karşılamak amacıyla pek çok hamam inşa ettirildi. Sonuç olarak Haçlı işgalinin ardından Kudüs’ün Memlükler ve daha sonra Osmanlılar dönemlerinde en mutlu günlerini yaşadığını söylemek mümkündür. Bu dönemde şehirde yaşanan istikrar ve güvenliğin sağlanması Müslümanların yanı sıra şehrin Hristiyan ve Musevi ahalisinin de din ve ibadet özgürlüğü içerisinde oldukça huzurlu bir hayat sürdüğü ifade edilmelidir.